BU BEN MİYİM?

30 Temmuz 2013 Salı
Mustafa GÜNDOĞAN

BU BEN MİYİM?

(Herkesin Kendine Sorması Gereken Soru)

Beşeri ilişkiler yani insan ilişkilerinin dayandığı temel felsefe karşılıklı saygı sevgi aynı zamanda da karşılıksız menfaat ilişkilerine dayanır sanıyordum… ta aklım başıma gelene kadar. Aklım başına gelene kadar dedim, diyebilirsiniz ki sende akıl yok muydu? Şimdiye kadar. Doğrusunu isterseniz bende var sanıyordum, ama yanılmışım mı? Acaba. Çocukluğumda hayat bana öyle şirin görünüyordu ki; anlatamam. Her şey tozpembe, her şey hoş, her şey güzeldi ki ta bugünlere gelene kadar. Okul zamanlarımda herkes bana senin o gülüşün yüzünden hiç eksik olmasın, devamlı gülümse diyorlardı. Ama o zamanlar taa düne kadar herkese sadaka gibi gülücük dağıtıyordum. Yüzüm devamlı gülüyordu. Bir tebessümün bile sadaka olduğuna inanıyordum. Sırıtma nedir? Bilmezdim. Bana tebessümle bakana ben kahkaha ile karşılık verirdim. Ama şimdi öyle mi? Tebessüm nedir? Gülümseme nedir? Kahkaha nedir? Bir bilen var mı? Biri bana tarif etsin. Hepsi eski dostlarımdı bunlar benim. Arada bir hatırlasam da yüreğim cız ederek bu eski dostlarımı, yarına gülerek bakamıyorum artık.

Şimdi gülmek de bana yakışmıyor, ya da ben gülmeyi beceremiyorum. İçimde bir sürü sıkıntı ile boğuşurken gülmek benim neyime diyorum. Eskiden birçok dostum arardı beni, belki şimdi de arıyordur ama kendimi çok yalnız hissediyorum. Gözlerime söz geçiremiyorum önceden herkesi kendime çok yakın görürdüm. Herkesi samimi, herkesi candan, canandan daha yakın görüyordum kendime, şimdi öyle mi? Belki de ben yanılıyorum dur? Gözlerim ürkek bakıyor, dostlarıma sebebini anlayamıyorum. En yakınım ile bile aramızda kilometrelerce mesafeler var. Bir türlü ulaşamıyorum. Haykırıyorum sesimi duyuramıyorum. Söylüyorum sözümü dinletemiyorum. Çünkü aramızda kilometrelerce mesafe var. Acaba bir ben miyim? Diyorum. Kimi dinlesem hep aynı hikâye. Demek ki; bir ben değilmişim deyip seviniyorum. Ama kendi özüme döndüğümde, kendimle baş başa kaldığımda aldığım nefes bile boğazıma düğümlenip kalıyor. Sonuç yine hüsran aslına bakarsanız hiç sevmem böyle şeyleri anlatmayı. Ama içimdeki karbondioksitin atılması gerekiyor. Oksijene ihtiyacım var. Benim gibi oksijene ihtiyacı olanların hislerine tercüman olma bakımından anlatıyorum. Anlatılacak daha çok şey var aslına bakarsanız.

Şimdi aldığım nefes bile acı veriyor. Gözüm seğiriyor. Dostlarıma bakarken. Belki sende benim gibisin, bende sen gibi. Evin içinde kendimi hapsediyorum dört duvar arasına. Ceza müebbet midir? iyi halden beraat mıdır? Kalemi kıran ceza infazının kesinleşme müddetini henüz tebliğ etmedi.

Başımı iki elimin arasına alarak bir nefes alıp sonra yavaş yavaş ufka doğru bakıyorum. Yarabbim; bu bir rüya mı? Yoksa gerçek mi? Gerçekten BU BEN MİYİM? Beşeri ilişkileri candan sanırdım. Mesafelerimiz kilometrelerce uzakta olsa da. Kara tren hafta da iki gün Mezitler İstasyonuna mektuplarımızı getirirdi. Üç beş köy toplanırdık. Aşağı ki makastan kara tren düdüğünü çalarak üçüncü yola girdimi. Hepimizde tatlı bir heyacan maden yükleme rampasının olduğu yerdeki su pompasının bulunduğu yere doğru kara trenden önce koşardık. Sonra kara tren yavaş yavaş su alacağı yere gelip durduğunda iple bağlı bir demet mektup biletçi tarafından istasyon müdürüne uzatılırdı. O da birimize mektupları verirdi dağıt diye. Herkes te bir sessizlik. Uzaktaki yakınından gelecek bir mektubun okunmasını nefes almadan beklerdi. Sonra zarflar teker teker okunurdu. Mektubu gelenler sevinçlerini evdekilerle paylaşmak üzere köyüne doğru yola çıkardı. Orada Küçükler, Mezitler, Işıklar Köyü mektupları dağıtılırdı. Mektubu gelmeyenler ise bir sonraki sefere umut bağlarlardı.

Şimdi telefon, faks, internet, cep telefonu, 3G, vs.vs. bir sürü iletişim aracı var. Gelen mektuplarda satır KESTANE KEBAP, ACELE CEVAP” diye biterdi. Şimdi ise telefonlarımız çaldı mı? içimiz cız ediyor, birileri bir şey isteyecek diye. Telefon kapadığında her hangi bir şey istenmedimi derin bir oh çekiyoruz. Ya da telefonda anamız, babamız, kardeşimiz yada yakınlarımızdan biri size geleceğiz derler diye neredeyse yüreğimiz ağzımıza gelecek. Anamızdan, babamızdan, kardeşimizden kaçar olduk. Niye böyle olduk. Kendimi asla soyutlamıyorum, çünkü hepimiz böyleyiz.

Birde eski muhabbetler vardı. Şakalar vardı. Ne kadar şaka yaparsanız yapın kimse gücenmezdi. Kimse birbirini kırmazdı. Maalesef bugün kimse burnundan kıl aldırmıyor. Hiç kimse bir başkasını hazmedemiyor. Nereden nereye. Bunun sebebi ekonomik mi? Yoksa beşeri münasebetlerin pamuk ipliğine bağlı hale gelmesi mi? Siz karar verin. Ben kendime şimdi soruyorum BU BEN MİYİM? Diye. Çünkü bende toplumu bu hale getiren fertlerden biriyim.

Mustafa Gündoğan

https://www.dursunbey.com/bu-ben-miyim-ky155.html